
HASAN ÖZTOPRAK
İLETİŞİM VE DİRENİŞ
İnsanoğlunun anlamsız sesler çıkarmasıyla başlayan iletişim serüveni bir yandan konuşmayla doğal seyrini sürdürürken, kültürel bir sıçramayla ikinci bir mecraya, yazıya geçtiğinde kuşkusuz insanlık tarihinin en önemli devrimi gerçekleşmişti. Konuşmak insanoğlunun doğal bir davranışıdır. Yazı ise öyle değil. Yazı için bir akla, bilince, bilgiye ve elbette deneyime ihtiyaç vardır. Tabii sanatsal yazı için bunlar da yetmez, başka bir şey daha, yetenek ve yaratıcılık gerekir.
Alman Gutenberg’in bugünkü matbaanın atası sayılan buluşuyla yazının çoğalarak yaygınlaşması, edebiyatın ve bilimin de yaygınlaşmasına ve dolayısıyla özgür düşüncenin doğmasına neden olduğu genel olarak kabul gören bir görüştür. Avrupa’da özgürlük düşüncesinin gelişimi, siyasal reformların ve toplumsal devrimlerin önünü açmıştır hiç şüphe yok ki. İlk Türk matbaasının – İbrahim Müteferrika tarafından – 1727 yılında, yani Avrupa’dan tam 287 yıl gecikmeyle kurulduğunda itirazların yükselmesi bu yüzden olmalı, Gerçi çok daha önceleri iki Sefarad Yahudi’si, Nahmes kardeşlerin 1494’te ve daha sonra Ermenilerle Rumların kurdukları matbaalar var. Ancak bunlar Osmanlıca kitap basmamışlardır. Muhtemelen izin verilmemiştir. Osmalı’daki bu gecikme hem özgür düşüncenin önünü tıkamış hem Osmanlı devleti ve toplumu her açıdan Batı’nın gerisinde kalmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin de Matbaa ve Matbuatla sıkıntılı bir ilişkisi olduğu biliniyor. TC tarihi boyunca yüzlerce, gazete dergi yasaklanmış, binlerce kitap sakıncalı bulunarak toplatılmıştır. Matbaalar, gazeteler basılıp yerle bir edilmiş, hatta havaya uçurulmuş; gazeteciler, yazarlar öldürülmüş, hapse atılmış yani özgür düşüncenin gelişmemesi, aksine devlete kulluk yapacak nesillerin yetişmesi için her türlü çaba gösterilmiştir.
Bugün artık internet çağındayız. Bilgisayarın hayatımıza girmesiyle başlayan bu yeni süreç öncekinden tamamen farklı, artık iletişim ilk kez olmak üzere iktidarların tam olarak denetimini saylayabildikleri bir alan değil. Özellikle sosyal medya böyle. Tabii bu, bu yönde çabalar olmadığı anlamına gelmiyor. İktidarlar çoğunca direkt olarak olmasa da internetin kötü amaçlı kullanımı üzerinden hamle yapmaya çalışıp duruyor. Burada da baskıcı rejimlerin ön plana çıktığı pekâlâ söylenebilir, ama daha da önemlisi iktidarlarını ve çarpık rejimlerini sürdürme gayreti içinde olanların, interneti kendi silahları haline dönüştürme çabalarıdır. Şimdi bütün dünyada iktidarlar, internet aracılıyla, gözetleme, izleme ve andıçlar oluşturma yolunda ilerlemiş görünüyor. Buna biz de kendi özel dünyamızı Google ve Facebook gibi teknolojilere açarak yardımcı oluyoruz. Ama daha önemlisi Twitter gibi iletişim ayaklı ağların yasaklanma ya da denetim altına alınma girişimidir. Son Gezi Parkı direnişlerinin de gösterdiği gibi (daha önce Tunus ve Mısır’da da isyanın yaygınlaşmasını sağlayarak, rejimleri devirmeye aracılık eden) bu tür teknolojilerin iktidarların korkulu rüyası olması pek doğal. İktidarlar, yasaklama çabalarının tam olarak sonuç vermesini umuyorsa yanılıyor. Ne ki başlangıca göre bu konuda daha ileriler, bunun temel nedeni öncelikle – kendi çabaları ya da yaratıcılıkları değil – “insanların internete giderek daha çok bağlanmaları” ve ardından “iktidarların kitlesel gözetleme programlarını” devreye sokmalarıyla kendi savaş araçlarını yaratmaları. Bu yüzden, Wikileaks skandalının kahramanlarından, sitenin kurucusu Julian Assange ve arkadaşları bundan on yıl öncesinden farklı olarak bugün artık, “internetin insanlık için bir tehdit oluşturup oluşturmadığını” tartışmak gerekliliğini savunuyor. (Detaylı bilgi için bkz. Şifrepunk / Julian Assange / Metis Yayınları)
İnternetin bugünün radikal genç kuşağının yaratılmasında rolü oldukça büyük. Şu geçen bir aya yakın zaman içinde kendini meydanlarda ve sokaklarda direnirken bulan gençler hiç de bunu planlamamışlardı. Belki, büyük çoğunluğunun, rahatsız olduklarını hissettikleri iktidarın uygulamaları karşısında ne yapacakları ile ilgili hiçbir fikri yoktu ama bugün toplandıkları parklardaki forumlarda ve medya karşısında fikirlerini açıklıkla dile getiriyorlar, ve bu fikirlerin çoğu doğrudan demokrasi bağlamındadır. Yeni bir direniş deneyimini dünya siyasal literatürüne katan bu gençler, demokratik taleplerinin karşılanması ve demokrasi deneyiminin bir parçası olmak için uğraş içindeler. Bütün bunlar, bu hızlı politikleşme süreci iletişim ağının hızla oluşmasından bağımsız düşünülemez. Kuşku yok ki bugünkü iletişim teknolojileri olmasaydı, Tunus, Tahrir ve Gezi direnişlerinin seyri böyle olmazdı. Paris kaynaklı La Quadrature du Net’in kurucularından, hacker Jérémie Zimmermann’ın dediği gibi, “Özgür, açık ve evrensel bir internet, küresel sorunları ele almak için belki de elimizdeki en önemli araçtır.” (age. s.126)
