top of page

Kırklar Kitabı Hakkında

 

Kırkıncı Yılın Manifestosu

 

Serdar Koçak / Radikal Kitap

 

Kendini geleceğe fırlatan ve ellerini oradan şimdiki zamanın az öncesine uzatan, edebiyatımızın tanıdık simalarından Hasan Öztoprak'ı geçtiğimiz asırda tanıdım. Onu tanıdığımda su içinde otuzdu ama Balatlı bıçkın bir delikanlı edası kısa kesimli saçları hafif sarkık kumral bıyıklarından, Beyoğlu şiir akşamlarına yayılırdı. Oturduğu masaya bir göz atar selam verirdim. Orada öyle sanki edebi bir maksatla değil de bir tedhiş eylemi için gelmiş gibi otururlardı. Kitapların sırası geldikçe eğer kitabı gereğince okuyabilir yazarın şairlik gayesini
ellerimle tutabilir ve en önemlisi şiirlerin yazılış sürecini incelerken arka yüzdeki sosyal durumu gösterebilecek olursam o arkadaşları da birlikte tanıma fırsatı bulacağız.
Elimizdeki kitap bir kırk yaş kitabı, Hasan, Balatlı bu delikanlı halinden kırk yaşın eşiğinde bir aşk ve vecd âlemi içinde birdenbire Amerikan anarşistlerinin yüzünü takındı. Fotoğrafı arka kapakta göreceksiniz.
Orada kederli bir 'çiçek çocuğu' duruyor şimdi. Elbette bunun öncüleri vardı; 90' ların başında 'karşı çıkış edebiyatının' simgesi haline gelmiş bu arada Kıbrıslı Neşe Yaşın'a kadar birçok ünlü imzaya da sayfalarını açmış İblis dergisinin kuruluşunda görürüz onu. Önemli çıkışını ise -'Batının yörüngesinden -Yaban Düşünceye doğru kollarını açan 'Göçebe' dergisinde yapmıştır. O dergi iyi bir kaynaktı, oradan
İrfan Yıldız gibi köy ve kent şiirini bir potada eritme cesareti işine cesaretle soyunan bir şair, Birhan Keskin gibi militan melankolik bir üslûpçu çıktı. Şimdi kısıtlı yerimizde biraz kitaba çalışalım: Hayatın kavsinde bakın Hasan Öztoprak ne diyor;
yapmam gerekeni yapamadım dokunduğum yerde iz kaldı fırtınada yürürdük biz de yürünmeyecek olanı sevilmeyecek olanı sevdik her nasılsa kendimin istemediği bir şeyi istedim istediğim şey zaten benim değildi
Bütün bir Doğu bu arada Latin Amerika da gönlünü sonraya saklar, gizlenir, doğanın ruhu içinde kaybolmayı özler; evet Hasan Öztoprak izlerini silmenin, hayatın renkli efsûnuna kavuşmanın peşinde, Amerika'ya doğru yola çıkıyor ama geçmesi gereken okyanus: Pasifik.
 

Dedi ki
Kayıptır çölün yolu
Çölde hayat, biraz daha hiçleştirir cehennemi
Dedi ki
Kayıptır çölün yolu
Çölde durmak da yürümek de intihardır aslında

 

İlk kitabı gibi bir şairin kırk yaş kitabı da biraz manifesto havası taşır, Hasan'ınki de taşıyor. Bizim kuşak şimdi bu yaşta; bu yaşı biraz geçmiştir: Bir daha yenilmek çocuklar, bir kez daha güle oynaya yenilmek! Gelişen genel eğilim budur. Ben farklı membalardan gelerek farklı kanallara yönelen günümüz Türk şiirinin hem dilimizi bir edebiyat dili haline getireceğini ve hem dünya çapında tanınıp sevileceğini umuyor, bu kuşağın diyalektik akış ve vicdan gibi iki temel meselesinin bu kitapta da ele alınmasını umutlu bir işaret olarak görüyorum:
Der ki; akar zaman
Biz mi içinde değiliz zamanın
Zaman mı iplemez bizi
İlk iki dize sırasıyla bizi Heraklit'e ve Ahmet Hamdi Tanpınar'a götürdü; üçüncü dizede şairin duyuru - çığlığı gizli; bu onun kendi sesi.
 

Yazı kaldı uçan
Kapı kaldı kapalı kapı
Yol kaldı, biraz kırık
Biraz dargın

 

Biz Andre Gide'in Hıristiyan mitolojisinden devşirerek kendine mal ettiği 'Dar Kapı'yı maalesef bulamadık. Ne kapısı? Kapı mapı yoktu. İyiden iyiye şanslı olanlarsa Hasan gibi, sonunda eriştiği, 'kapı'nın,
önünde kederli bir düşünceye kapıldı bu kapı kapalı mı, açık mı?
 

Şimdi geriye dönüp baktığımda
Hayat var da diyebilirim
Yok da

 

Şiir burada yeni bir eğime giriyor zaman bükülmektedir 'sen ve ben ölü değil miydik biraz sonra// biliyorum senin yüzündü, çünkü dokundum ona// kendi yüzüm yabancı bana' çentilmektedir de biraz. Evet bizim kuşak Batı - Doğu salıncağında bir bireşime doğru güçlü adımlarla gidiyor.
Kitapta yirmi bir şiir var bu şiirlerin birçoğunda okur şairin seçtiği 'özel bir kişi'ye yazılmış gibi, bu konuda dikkatli bir okuma şairin ipuçları verdiğini de gösterecektir. Bu tip manifesto - kitapların bir özelliğidir bu. İçinizden bazı okurlar bu şiirler bana mı yazılmış diyecektir. Ayrıca bir önsöz var, kısa bir şiir, demek ki yirmi iki şiir var elimizde. Kitabın sonunda bir de mektup bulacaksınız. Elinde bir harita var şimdi sayın okur, rotanı kendin belirleyeceksin. Kırk yaş kitaplarında
fırtınalar kuvvetlidir evet ama kaderin eli seni de düşünür.

 

05.07.2002 

 

 

Kırklar Kitabı Üzerine 

Fırat Caner /Akşamlık

 

Hasan Öztoprak’ın beşinci şiir kitabı olan Kırklar Kitabı, Can Yayınları tarafından yayımlandı.  Dizinin editörlüğünü yapan Hilmi Yavuz, kitap için yazdığı sırt yazısında, Hasan Öztoprak şiirinin, “gençlik şiirleri” olduğunu imâ ediyor: “Nietzsche’nin ‘vay hâline, içinde çöller taşıyanın...’ sözünü alıntılıyor Hasan Öztoprak ve şöyle diyor: ‘İçime çekiyorum çölleri...’  İnsanın bir ‘iç çekişi’ne dönüştüğü yaşlar!/Hasan Öztoprak, kederlerin ‘olduları yerde’ kaldıkları; aşkların kendilerini ‘yeniden başlat’tıkları bir yaşın şiirlerini yazıyor./Öyledir: O yaşlarda insana kendi yüzü yabancı gelir”.  Büyük dil ustası Hilmi Yavuz, yine “gizli” bir söylem içinden konuşuyor ve Hasan Öztoprak’ın yeteneğini överken, “daha kat edeceği yollar olduğunu” imâ ediyor.

Hasan Öztoprak, 17 Aralık 1957 İstanbul doğumlu.  Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesini bitiren şairin ilk şiirleri 1985 yılında Yönelişler dergisinde yayımlandı.  Öztoprak, İblis, Düşler, Göçebe ve E dergilerinin kurucuları arasında yer aldı.  E degisinin genel yayın yönetmenliğini ve Gendaş Kültür’ün editörlüğünü yaptı.  1991 yılında O Hayalle Kal, 1993 yılında Sanırım Hiçbirimizin Farkedemediği Bir Sarsıntı Oldu, 1996 yılında Ağıtlar, 1999 yılındaysa Ey Aşkı Anlayanlar adlı şiir kitapları yayımlandı.

Hasan Öztoprak, son şiir kitabı olan Kırklar Kitabı’na Georges Bataille’dan bir alıntı ile başlıyor: “Her insan kendi içindeki insanı öldürmekle meşguldür” (7).  Şairin başarısı, anlatı şiiri yazmasına ve şiir dilinden çok iletişsel dile yakın bir dil kullanmasına rağmen, Hilmi Yavuz editörlüğündeki bir dizide yer edinmiş olmasından bile anlaşılabilir.  Öztoprak, şiirinin çatısını, metinlerarası ilişkiler ve atmosfer ile kuruyor.  Şiirinde, Nietzsche’ye, Kaufmann’a, Cesar Vallejo’ya ve Türk yaratılış mitosunu da kapsayan geniş bir yelpazede yer alan pek çok metne gönderme yapıyor.

Kırklar Kitabı’nın sayfaları arasında parıldayan bir şiir var: “Aynı gece korktuk ve çaresizdik”.  Şiirde belli belirsiz bir Asaf Hâlet Çelebi etkisi görülüyor.  Çelebi, “Mağara” adlı şiirini şu dizelerle bitirir: “hepsinin yüzleri benim yüzüm gibi/ve gözleri benim gözüm gibi”.  Hasan Öztoprak, “yüz” sözcüğüne, eksilmiş olan çağrışım yükünü (evocation), büyük çağdaş Japon şairi Hagiwara Sakutaro’nun, “Kurbağanın Ölümü” adlı şiirinin “tepenin üztünde bir adam./şapkasının altında, bir yüz” dizelerinde yapmış olduğu gibi, yeniden kazandırmaya çalışıyor:

yollardan geçtim, yol değildi

pencereler gördüm, beyaz tülleri hâlâ beyaz

yıkıntının altında yine bir yıkıntı

kalbimin altında başka bir yıkıntı

yüzler gördüm ama yüz değildi (48)

Sözcüklerin çağrışım yüklerine saldırıda bulunmak, dile hâkimiyetin sınandığı bir harekettir.  Asaf Hâlet Çelebi, Bütün Yazıları’nda, “melek” sözcüğünün içinin boşaldığını söylerken, sözcüklerin çağrışım yüklerinin şiir için önemine değinir.  Bu konuda verilen en yaygın örnekse, Mahir’in “Ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerimiz” dizesinde, “hâtır” yerine, sözgelimi “akıl” sözcüğü koyulsa, dizenin güzelliğini nasıl yitireceğine ilişkin örnektir.  Sözcüklerin çağrışım yüklerini kullanmak, şiirin niteliği üzerinde belirleyicidir.  Yahya Kemal Beyatlı, Mahir’in yukarıda anılan dizesinde “hâtır”ın yerini “akıl”ın alması durumunda dizenin bütün değerini kaybedeceğini söyler.  Öztoprak, sözcüğün çağrışım yükünü kullanmak bir yana, onunla oyun oynuyor.  Bu nedenle, “Aynı gece korktuk ve çaresizdik”i alkışlamak gerekiyor.

Aynı şiirin “tanrı biliyor, isyan ettim/sözler çamur gibi döküldü ağzımdan” (48) dizeleri, Türk yaratılış mitosuna gönderme yapıyor.  Mitosa göre, Karahan, kişiyi yarattıktan sonra, ikisi birlikte suyun üzerinde yüzerler.  O vakit karalar yaratılmamıştır.  Kişi suyun dibinden ağzına toprak alır ve uçmaya başlar...  Öztoprak, bu bağlamda, şiirin bir dünya olduğu görüşünü, mitostaki “karaların yaratılışı” öyküsü üzerine inşâ ediyor.  Bu tür bir inşâ, mitosların bugünkü Türkçe ile yeniden şiirleştirilmesi çalışmalarından –şiir nitelikleri bakımından- daha değerlidir.

Hasan Öztoprak, “şiir tapınağı”nın (Sait Maden’e saygılar) merdivenlerini emin adımlarla çıkıyor.  “Aynı gece korktuk ve çaresizdik”in şairi, aynı güzellikte başka şiirler de yazacaktır elbet.  O vakit, Hasan Öztoprak’ın, kitap sırtlarına “Öyledir: O yaşlarda insana kendi yüzü yabancı gibi gelir” dediği vakit olacaktır.

 

 

 

Okura Ömrünü Sunan Şair

 

Gültekin Emre / Cumhuriyet Kitap


O Hayalle Kal (1991), Sanırım Hiçbirimizin Farkedemediği Bir Sarsıntı Oldu (1993), Ağıtlar (1996), Ey Aşkı Anlayanlar (1999) şiir kitaplarıyla genç kuşağın önemli bir şairi olan Hasan Öztoprak'ın yeni şiir kitabı Kırklar Kitabı şairin kırk yaşına bir armağanı. Olgun ve oturmuş şiirler toplamı Kırklar Kitabı. Kitabın Önsöz başlıklı şiirinde de yakalıyorsunuz bu gelişmeyi "bilir miyim nerden/ ve nasıl geldiğimi/ kaç zaman daha/ nereye gideceğimi/ .../ meğer ki/ kırk yılım geçmiş/ ona ömür denmiş"

Hasan Öztoprak da şiirinde kendini şiirsevere açıyor, ömrünü sunuyor okura. Ömrünün koyaklarından, doruklarından, sıkıntılarından, aşklarından, kavgalarından... süzüyor şiirini ve bunları da getirip önümüze koyuyor bizimle paylaşmak için. Yer yer oldukça karamsar dizelere rastlasak da, onun bu şiirleri, gençlik tedirginliklerini ardında bırakmış, yerine yeni huzursuzluklar edinmiş bir şairin dupduru şiirleridir.. Çünkü, o, "lanetli bir ömür"den çekip çıkarmıştır şiirini ve "çöl"de arınmıştır, ardında bırakmıştır kayıpları, yaraları; geriye dönülmez bir yoldadır şair içinde "hançer ve lâl"le birlikte. "Her gün biraz daha anlaşılmaz" da olsa dünya, yaşanan "Ölümsüz Aşk"lardır insanı ayakta tutan.

Hayatı sımsıcak kucaklıyor Hasan Öztoprak Kırklar Kitabı'yla.

 

5.9.2002 

 

  • w-facebook
  • Google+ App Icon
  • LinkedIn App Icon
  • Twitter Clean
  • w-youtube
bottom of page