top of page

Kitaplar

Uzun yıllar siyasi bir mücadelenin içinde yer alan Feridun, işkenceler altında geçen hapishane günlerinin ardından normal bir hayata dönmekte zorlanır. Hiçbir sosyal hayatı yoktur. Sevdiğini sandığı kadınla yaşadığı kısa süreli bir ilişki sonrası, hayatına başka kadın sokmaz. Yalnızdır ve saplantıları vardır ki bunlar onu hayata bağlayan ayrıntılardır: kitapları, küçük objeleri, maskeleri ve kuklaları… 

Aklına neredeyse hiç gelmeyen bir anneyi ve tamamen unutulmuş erkek kardeşi de aile denildiğinde iki yabancı kelime olarak anımsar. 

Feridun’un sakin hayatı gelen bir telefonla sarsılır. Çok eski bir tanıdık -bir o kadar da yabancı- ansızın ortaya çıkar ve bir hesaplaşma için, Feridun’un karşısına dikiliverir: Timuçin… O eski bir tetikçidir. Geçmişte işlediği cinayetlerin vicdan azabını çekmekte ve teslim olmayı düşünmektedir. Feridun bir şekilde onun teslim olmasını engellemek ister, bu aslında kendi özgürlüğü için de gereklidir. Geçmiş ve ilişkiler Feridun’un tüm dünyası olan evinde, kilitlediği kapısın ardında sorgulanmaya başlanır; gömüldüğü yerden ortaya çıkan hakikat, kötü bir koku yayar: bir beden yavaş yavaş çürür. Aslında hakikat ölmüştür.

İstanbul’un etnik yapısı üzerine birçok çalışma yapılsa da bunların yeterli olduğu söylenemez. Yapılan çalışmaların daha çok araştırma şirketlerinin yaptığı ve genellemeler üzerinden gidildiği, ana dili ve demografik yapının sayısal verileri ile yetinildiği, buna karşın etnik grupların sosyolojik yapı ve analizine ilişkin az miktarda araştırma yapıldığı rahatlıkla söylenebilir. 

Bu eksikliği kısmen gidermeye çalışan İstanbul’un 72 Milleti, on bin yılı aşan tarihi ile dünyanın en eski kent yerleşimlerinden biri olan İstanbul’da yaşamış, yaşayan, bir şekilde temas etmiş ulusları, halkları, kavimleri dinsel ve etnik grupları kısaca size tanıtmayı; onların kökenlerini, tarihlerini, yaşama biçimlerini, dinlerini, dillerini, kültürlerini kitabın boyutları ölçüsünde ele alırken yeni araştırmacılara da kapıyı aralamayı hedefliyor. 

 

Büyülü bir âleme doğduğumu nasıl bilebilirdim?

Tarih babanın, bir simyacı gibi, yüzyıllarca, sabırla bir araya getirdiği olmayacak ruh hâllerinin arasına fırlatıldığımın nasıl farkına varabilirdim?

Kendimi bile fark edemedim: vardım, var olmuştum; ayağım toprağa basıyor, gözüm ufukta bir alâmet görüyordu... Eminim görüyordu...

Bir yanımda durgun bir su (su mu?): kara mı kara, sırlı mı sırlı, içinde hazineler gizli, elini uzatıp da değememek gibi bir azap,

ulaşmak da zor ulaşmayı istemek de,

varla yok arasında bir şey: Haliç...

bir yanım yokuş ama hep yokuş, mütemadiyen yokuş: Draman...

yokuşun altı: Balat, yangın yeri...

üstü: neresi olursa...

 

kitapların eski baskıları

Hakikatin Ölümü

 Dhrama Yayınları

2006 / İstanbul

Ey aşkı anlayanlar

İskenderiye Kütüphanesi Yayınları  

1991 / İstanbul

İmkansız Aşk

Can Yayınları / 2003  İstanbul

Bir nesnenin anlamı yine nesnenin kendisidir. Bir nesnenin anlamını onun kendisiniden ayıramazsınız. Bu şu demektir; kelimeler nesnenin anlamını ifade etmede yetersiz kalırlar. Bir nesne olarak ben de kendimi anlamıyorum.

  • w-facebook
  • Google+ App Icon
  • LinkedIn App Icon
  • Twitter Clean
  • w-youtube
bottom of page