top of page

Şiir ve Yaşamın İç İçe Geçmişliği Üzerine

 

Bu sorunsalın, sanat dalları içinde, daha çok şiirle alakalı olarak düşünüle gelmiş olması, en azından yaşam ile şiir arasında bir bağ olduğunu hissedişimizden olabilir; zaten, hissetmenin dışında da pek fazla bir şey yapamayız.

Şiiri bir sanat yapıtı olarak şiir yapan şey, yalnızca onun ölçüsü, kafiyesi, başkaca kurallarıyla mı ilgilidir? Bir dereceye kadar evet; ama ağzımızdan kocaman bir evet de çıkamıyor. O halde ne? Türk şiirinin yaşayan büyük ustalarından biri Ataol Behramoğlu 1988 yılında yayımladığı ‘organik şiir’ adlı yazısında bu kuralların, sanatın öteki alanlarından daha az karmaşık ve çetrefil olmadığını söyledikten sonra şöyle diyor: “Buna karşılık ‘söz’ün dolaysızlığı, doğrudanlığı şiire öteki sanatlar arasında en organik olabilme şansını da tanımaktadır.”

Burada ‘organik’ sözcüğü hareket noktamız olabilir. Organik yani, yine Behramoğlu’ndan alıntılarsam, ‘yapay, yapmacık ve mekanik’ olmayan. Tıpkı insan yaşamı gibi! Yaşam da, biz onu ne denli süslersek süsleyelim şiir gibi ‘anlam’lı olabilmesi için ‘yapay, yapmacık ve mekanik’ olmaktan uzak olmalı.

Şimdi ikinci bir sözcük önümüze çıktı: ‘anlam’ eskilerin deyimiyle ‘mana.’

İnsanın hayatını anlamlı kılabilmesi için neye gereksinimi var, insan ne yaparsa yaşadığını, ama gerçekten yaşadığını hissedebilir? Ben bu sorunun karşısına kocaman bir ‘eylem’ sözcüğü koyuyorum. Nasıl bir eylem? Bilgiyi ve gücü edinmiş, bugünü ve geçmişi reddetmeyi göze alabilen ve kurtuluşu hedefleyen bir eylem. Şiir de zaten budur, dünyanın büyük şairlerinden Meksikalı Oktavio Paz şöyle diyor: Şiir dünyayı değiştirebilecek güçte bir eylemdir ve doğası gereği devrimcidir. Ve devam ediyor: şiir, bir edebiyat biçimi değil şiirsel eylemle insanın buluşma noktasıdır. Paz’ın söylediğini başka bir şekilde söylersek, “şiirsellik kendi başına şiir değildir. Şiir: şiirsellikle yaşamın buluşma anıdır.”[1]

Şimdi bir başka sözcük daha çıktı karşımıza: Devrim.

Peki devrim nedir? Eskiyi yıkıp yeniyi inşa etmek mi? Sadece bu mu? Bana kalırsa hayır. Devrim, kendi iç başkaldırışımız ve kendi özgürlüğümüzün alanlarını belirlemektir aynı zamanda. Ve tabi, yine Paz’dan alırsak: “Ruhun eğitilmesi ve içsel özgürlüğün yolu.” Şiir ama hakiki şiir bize bu özgürlüğün yolunu açar.

Ben bütün bu organik, anlam, devrim sözcüklerini tek bir sözcükte ‘hakikat’te birleştiriyorum.

Şiir, yaşarken sahip olunanın yanı sıra, doğuştan gelen tecrübedir de aynı zamanda. Bu yüzden ilahidir de. İlkel toplumlarda, toplumun – düzenini değil – düzenliliğini sağlamak işinin – bir tür liderlik diyelim – en hakiki, en lirik sözü söyleyene verilmesi bundan olmalıdır. Şaman ve büyücü de aynı zamanda şairdir… Şiirin ilahi bir yanı olması onu hayattan koparmaz, zaten hayat da nefes alıp, yiyip içmekten daha karmaşıktır…

Şiirin yaşamla ilişkilendiği momenti bir de ulusların, ırkların ve sınıfların ötesinde hatta iddia ediyorum, onların inkârında bulabiliriz. Zira şiir de yaşam da bunların ötesinde ve bunlardan bağımsızdır. Peki dil? Şiirin dili, Türkçe, Kürtçe, İngilizce ya da Rusça olabilir. Ama hepsini şiir yapan şey şiirin konuştuğumuz dil, yani ilkel dille yakınlığıdır. Şiirin dili hangi lisanda olursa olsun konuştuğumuz dildir, yani yaşayan dildir. Bu yüzden şiir, kavramlarla değil sözcüklerle yazılır, insanın hayatı da sözcüklerden bağımsız değildir. Büyük şair, Oktavio Paz’la bitirirsek: “Sözcükler olmadan insan kavranamaz. İnsan sözcüklerden oluşur, sözcükler de insandan.”

 

[1] Alıntılar Octavio Paz’ın Yay ve Lir kitabından.

 

 

 

 

 

 

  • w-facebook
  • Google+ App Icon
  • LinkedIn App Icon
  • Twitter Clean
  • w-youtube
bottom of page